Aya Todoride Komşu Ziyareti

Yaklaşık iki yıldır İmroz’da (Gökçeada) yaşıyorum. Önce eş dost ziyaretleriyle başlayan adayla temasım bugün burada yaşamaya, adayla ilgili bir doktora tezi yazmaya ve adada tarımsal üretim yapmaya evrildi. 

İmroz’un Aya Todori (Zeytinli Köy) köyünde yaşıyorum. Yaşadığım köy yazları oldukça turistik ve kalabalık olsa da kışa doğru adanın diğer Rum köyleriyle benzer kaderi paylaşarak sessiz ve melankolik bir hal alıyor. İşte o zaman terk edilmiş daha doğrusu terk etmek zorunda bırakılmış boş komşu evler daha da seçilir, fark edilir oluyor. Ada’ya ilk geldiğim andan beri benim için ilgi çekici olan bu evler bugün artık adayla ilgili yürüttüğüm araştırmanın da merkezi aktörlerinden birine dönüştü. 

Araştırma süreci başladıktan sonra izlediğim yöntem de bir hayli değişti. Başlarken kolaylıkla röportajlar yapacağımdan ve adada yaşadığım için her şeyin çok kolay ve hızlı ilerleyeceğinden çok emindim, zaten saha çalışması yapmakta oldukça deneyimliydim nasılsa. Ama işler çok da beklediğim gibi olmadı. İnsanlara soru sormak çok zordu, geçmişte olanları anlatır mısınız demek, göçe zorlanma hikayelerini sormak, hele ki komşuna, çok zordu. Röportajlarda ya çok uzun sessizlik oluyor; ya da beni memnun etmek için, benim beklentimi tahmin eden anlatılar çıkıyordu. Sonunda araştırmamın tıkandığını, duygusal olarak zorlanmaya başladığımı fark edip durdum, aylarca araştırma ile bir şeyler yapmaktan kaçtım.   

Bu kaçış yüzümü adayla ilk temas kurduğumda beni en çok etkileyen mekanlara, yani yerinden edilen insanların geride bıraktıkları evlere dönmemi sağladı. Bu evlerle de insanlarla kurduğuma benzer bir diyalog kurmak, geçmişte burada olan bitenin izini bu evlerde sürmek, evlerin tanıklığına başvurmak mümkün olamaz mıydı? Kısa bir araştırmayla hauntoloji (musallat bilim) literatürüyle karşılaştım ve adanın yıkıntıları, boş evleri, deforme olmuş ekosistemi araştırmamın ana kaynaklarına dönüştü. Evler, onlara yönelen bakışıma kısa sürede yanıt vermeye başladı ve komşum olan bu evlere olan ziyaretlerim hem araştırmamı tıkandığı yerden kurtardı hem de benim adayla yeni baştan ve daha güçlü bir bağ kurmamı sağladı. 

Türkiye devletinin adaya yönelik yerinden etme ve iskan politikaları sonucunda İmrozlular belki geri dönme umuduyla belki de apar topar gittiklerinden kişisel eşyalarını da bırakarak ayrılmışlar evlerinden. Bugün hala ayakta olan az sayıda evin daha da az sayıda ve yağmalanmaktan kurtulmuş olanları bize adanın geçmişi ve insanların buradan nasıl gittiğine dair çok şey söylüyor. Her ev birer tanık ve hafıza mekanına dönüşüyor. Evler, içinde yerli yerinde duran kıyafetler, fincanlar, fotoğraflar ve diğer pek çok eşyanın silinen yüzeyleri veya yüzeylerindeki pas ve küfle, sanki az önce çıkılmış hem de yıllar önce apar topar terk edilmiş gibi. 

Ben de zorla yerinden edilen her bir İmrozlunun bugüne musallat olan ruhlarına, bugünü anlamamızı sağlayan potansiyellerine kapı aralamak için bu evler ve eşyalarda arkeolojik bir bakışla, kazıyor ve iz sürüyorum…